Bursa Mühendis ve Mimar İş Adamları Derneği (BUMİAD) bünyesinde kurulan Sosyal, Siyasal, Ekonomik, Teknolojik Araştırmalar ve Stratejiler Enstitüsü (SETASE) ikinci toplantısında ‘Doğal Tohum’ konusunu masaya yatırdı.
BUMİAD dernek merkezinde yapılan etkinliğe Nilüfer Belediyesi Başkan Yardımcısı Adil Kayaoğlu, EKODER Başkanı Arca Atay, Bursa Ticaret Borsası Başkan Danışmanı Can Aydoğan, Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Erkan Yaslıoğlu, BUMİAD Kurucu Başkanı İlker Özarslan, MARSİFED Başkanı Ramazan Kaya, GESİAD Başkanı Kerim Demiral, Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Nedret Yayla ve çok sayıda BUMİAD üyesi katıldı.
Toplantının konuk konuşmacısı; Muğla’da, yerel tohumlara sahip çıkmak, üretici ve tüketicileri bilinçlendirerek yerel tohumlarla üretim ve tüketimi arttırmak, eski tatlarımıza ve sağlığımıza yeniden kavuşmak ve böylece çocukların sağlıklı yiyeceklere kavuşması için yaptığı çalışmalarla tanınan ve kurduğu Muğla Yerel Tohum grubuyla, köy çalışmalarıyla, yaptığı yerel tohum takas şenlikleriyle, Milli Eğitim’de “Bir Tohum Ek” projesiyle, bu konuda kurulmasına öncülük ettiği Yerel Tohum Derneği ile geniş kitlelere ulaşan emekli matematik öğretmeni Jale Eren oldu.
“TEKNOLOJİ VE EKONOMİK DÜZEY NE KADAR İLERLERSE İLERLESİN SAĞLIKLI TARIMDAN VAZGEÇMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Gecenin açılış konuşmasını yapan BUMİAD Başkanı M. Orhan Efe, insan yaşamında en önemli üç şeyini su-toprak ve tohum olduğunu ifade etti. Efe, “Temiz su, iklim ve verimli toprak ile doğal tohum olacak ki bizler bu şekilde üretilen bu ürünü sağlıklı gıda olarak tüketerek sağlımızı koruyabilelim, sağlıklı beyinler ile sağlıklı vücuda sahip olabilelim. Teknoloji ve ekonomik düzey ne kadar ilerlerse ilerlesin sağlıklı gıdadan vazgeçmemiz mümkün değildir. Dolayısı ile tarım önem verilmesi gereken en önemli politikaların başında gelmektedir. Bizde BUMİAD bünyesinde kurduğumuz SETASE ile geleceğe yönelik sürdürülebilir politikalar belirleme konusunda çaba sarf ediyoruz.’’ diye konuştu.
“ŞİMDİKİ ÜRÜNLER GÖRÜNTÜ OLARAK MÜKEMMEL AMA NE TADI VAR NE DE KOKUSU”
Sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta kurduğu, 'Muğla Yerel Tohum Grubu', ile atalık tohumların yeniden hayat bulması mücadelesinde 7 yılda Türkiye'nin dört bir yanındaki ailelere ücretsiz yaklaşık 80 bin tohum gönderen ve bu konuda müthiş bir mücadele içerisinde olan gecenin konuk konuşmacısı Jale Eren de bir çiftçi kızı olduğunu ve çocukluğundaki doğal tarım ve hayvancılığın artık kalmadığını ifade etti. Eren, “Bizim dönemimizde tarım ve hayvancılık çok doğaldı. Yazın yaz, kışın kış sebzesi veya meyvesi vardı. Şimdi her mevsimde her ürünü bulabiliyoruz. Şimdiki ürünler görüntü olarak mükemmeller ancak ne tat ne kokuları var. Üstelik içindeki vitamin ve mineral açısından yarı yarıya daha düşük” dedi.
“DÜNYAYI KONTROL ALTINA ALMANIN YOLU GIDAYI ELE GEÇİRMEKTİR”
Uluslararası güç odaklarının gıda ve tohum üzerinden bir politika geliştirdiğini ifade eden Eren, “Birileri dünyayı ele geçirmenin tek yolunun gıda egemenliğini ele geçirmek olduğunu anladı. Henry Kissenger’ın ünlü sözünü hatırlayalım: Petrolü kontrol edersen ülkeleri, gıdayı kontrole dersen insanları kontrol edersin. Gıdayı da kontrol altına almanın tek yolu tohumları kontrol altına almaktır” ifadelerini kullandı.
“SAĞLIĞIMIZDAN VE PARAMIZDAN OLDUK, TOHUMLARIMIZI KAYBETTİK, TOPRAKLARIMIZ KİRLENDİ”
Eren şöyle devam etti: “ İkinci Dünya Savaşından sonra ABD’de hibrit tohumculuk zirveye ulaşmıştı. Fakat bu tohumları hiçbir ülke istemiyordu. Nasıl satabiliriz diye düşünen ABD, Avrupa Kalkınma planında oynadığı açlık kartını yeniden oynadı ve dünyada bir milyar insan aç olduğunu ve insanların ancak verimi yüksek tohumlarla doyurulabileceğini söyleyerek yeşil devrim denilen projeyi başlattı. Türkiye, 1980 yılında bu projeye katıldı ve hibrit tohumlar kullanılmaya başlandı. Peki, dünyada ve ülkemizde durum olumlu manada değişti mi? Hayır. Şu anda 1,8 milyar insan hala aç. Buna karşılık bizler sağlığımızdan olduk, paramızdan olduk, yerel tohumlarımızı kaybettik, topraklarımız kirlendi.”
“YİYECEĞİNE KİM KARAR VERİYORSA SENİ O YÖNETİR”
Türkiye’nin eskiden beri bir tarım ülkesi olduğunu söyleyen Eren, “Tohumu özgür olmayan bir millet asla özgür olamaz. Çünkü ne yiyeceğine kim karar veriyorsa seni o yönetir. Kendi yiyeceğimize kendimiz karar vermeliyiz. O yüzden yerel tohumlarımız çok önemli. Sayıları 10’u geçmeyen bu uluslararası tohum şirketleri 3 dal üzerinde çalışıyor. Birincisi hibrit tohum, ikincisi kimyasal ilaç ve gübreler ve üçüncüsü beşeri ilaçlar. Bizler açılım gösterdiği için, yüksek paralarla her yıl yeni baştan hibrit tohumu alıyoruz. Hibrit tohumlar hastalıklara ve zararlılara karşı dayanıksız olduğu için yetişmesi için kimyasal ilaç ve gübre alıyoruz. Kimyasal ilaç ve gübreler hem toprağı öldürüyor, hem de meyve ve sebzelerle, yeraltı sularıyla, ayrıca orada yetişen bitkilerle beslenen hayvanların etinden, sütünden, yumurtasından da bize geçiyor. Kimyasal ilaç ve gübreler başta kanser olmak üzere Alzheimer, kısırlık, astım, enzim bozukluğu, alerji, bağışıklık sisteminin zayıflaması, bazı antibiyotiklere karşı direnç ve başka pek çok hastalığa yol açıyor. Tabi hastalanınca ne yapıyoruz yine aynı şirketlerin insan sağlığı ilaçlarını alıyoruz. Yani tohumdan, gıda ilacından ve sağlık ilacı olmak üzere bizim üzerimizden her şekilde para kazanıyorlar" diye konuştu.
“ÜLKEMİZDE, TOHUMCULUK KANUNU İLE YEREL TOHUMLARIN SATIŞI YASAKLANDI”
Eren sözlerini şöyle sürdürdü: “2006 yılında ülkemizde GDO ithalatını denetim altına alacak “Biyogüvenlik Yasası” çıkartılmadan “Tohumculuk Kanunu” çıkartılarak toplum sağlığımız ve tarımımız küresel tarım tekellerinin eline bırakıldı. Biyogüvenlik yasası ancak 2010 yılında çıkarıldı. Tohumculuk Kanunu ile çiftçinin yerel tohumları ve bunlardan ürettiği fideleri, çiftçiler arasında değişime açık olmakla birlikte satışı yasaklandı. Yalnızca kayıt altına alınmış, patentlenmiş tohumlukların satışına izin verildi. Hükümet çiftçiye vereceği desteklerde ÇKS (Çiftçi Kayıt Sistemi)’ye kayıtlı olma şartı arıyor. Toprak mahsulleri ofisi de ÇKS’ye kayıtlı olmayan çiftçinin ürününü almıyor. ÇKS’ye kayıtlı çiftçiler ise sertifikalı, patentli tohumları kullanmak zorunda. Kendi yerel tohumlarını kullanamıyor. Bu tür yasalarla hibrit tohumların desteklenmesi neticesinde tüm dünyada yerel tohumlar hızla kaybolmaktadır. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü FAO, 1996 yılında 150 ülke raporuna göre yaptığı açıklamada dünyadaki biyoçeşitliliğin yüzde 75 oranında yok olduğunu söylemiştir. Şimdi 22 yıl sonra ise bu oran yüzde 95 oranlarındadır. Bizler geriye kalan yüzde 5 orana sahip çıkmaya çalışıyoruz Herkes de yerel tohumlara sahip çıkmalı.”
Jale Eren diğer çalışmalarının yanında üretici ve tüketicilerin isteği üzerine, www.tohumuatadan.com internet sitesiyle yerel tohumlarla, kimyasal ilaç ve gübre kullanmadan üretim yapan üreticilerin ürünlerini, tüketicilerle buluşturduğunu da söyleyerek sözlerini tamamşadı
Gecede ayrıca Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı ve EKODER Başkanı Arca Atay da Nilüfer Belediyesi’nin yerli ve doğal tohumculukla ilgili yaptıkları faaliyetlerinden bahsetti.
Konferans sonunda, BUMİAD Başkanı M. Orhan Efe ve BUMİAD Kurucu Başkanı İlker Özarslan, Jale Eren’e teşekkür plaketi verdi.